Kadıköy'ün mirası, asırlık ağaçlarını, bir "Görev" olarak "Budama" adı altında katleden belediye ekiplerine, hep engel olmaya çalıştık.
"Dokunmayın Ağaçlarımıza" dedik...,
Zaman-zaman Belediye Başkanı'na kadar ulaşarak bu katliamları engellemeye çalışıp, çoğunlukla başarılı olmuştuk.
17 yıl boyunca, evimin önündeki 5 "Atkestanesi" ağacına dokundurtmadım....
4_subat 2013, Pazartesi sabahı, yaşamımdaki en iğrenç ses'i; "Motorlu Testere" sesini duydum...!!!
Bizim sokağa gelmişlerdi...!!!
( 2012 yılında, arkamızdaki sokağa 4 yıl aradan sonra yeniden gelip, 2008 yılında mahvettikleri ağaçların henüz 30-40 cm'e ulaşmış körpe dallarını yeniden kesmiş, engellemeye çalıştığımızda da; -"Burası Orman"mı ?" diye terslemiş, bizim sokak için de; -"Size de geleceğiz.."..!!! diye gözdağı vermişlerdi.... ) İşte, bir yıl sonra amaçlarına ulaşmışlardı.
Üzerine "Kadıköy Belediyesi" etiketi yapıştırılmış sivil plakalı vinç ve diğerleri, belli ki belediye'nin değil, "Taşeron" firmanın araçları idi.
Kadıköy Belediyesi, geçmiş yıllarda kendi araçları ile bu işi yapmış, duyarlı Kadıköy'lülerden çok tepki alınca; "Biz yetişemiyoruz Taşeron'a verelim" bahanesi ile bu günahı üzerinden atmaya çalışmıştı....
4_subat 2013, Pazartesi... Sokağımızın alt girişinde, yol kesilmiş, kıyım başlamıştı.
Gözleri dönmüş eli motor testereli kişiler, onları uzaktan izleyen elleri ceplerinde görevli zevat ve bunları biraz daha uzaktan izleyen, sorumlu genç hanım ve çevresi......
İşlerini acele ile bitirip gidecek gibi ağaçlarımıza girişmişler....
Ağaç katliamına ilk tepki, bazı duyarlı komşulardan geliyor....
Tepkiyi gören "Testere"ci; alt dallar ile yetinip, tepeleri bırakma "İnceliği"ni gösterebiliyor...!
Sokağımızdaki ağaçlarımızı, birer "KÜTÜK" haline getirerek ilerliyorlar...!!!!
Apartman camlarından bağırarak tepki gösterenlerin, evlerinin önündeki ağaçların "Tepe"leri bırakılıyor, tepki gelmeyen tüm ağaçlar birer "Kütük"...!!!!!
Bize doğru geliyorlar...!
Her zaman yaptığım gibi, direkt Belediye Başkanına e-posta gönderiyorum, birinci ileti, ikinci ileti, üçüncü ileti.... duran-durduran yok...!
Katlettikleri ve birer "Kütük" haline getirdikleri ağaçlarımızdan dökülen ve sokağı kaplayan tüm dalları, arkadan gelen bir "Çöp öğütücü Kamyon" topluyor...! ( Bakın, biz bu işi "ODUN" yaratmak için yapmıyoruz, demeye getiriyorlar.. )
Hava kararmadan, sağlı sollu tüm ağaçların işi bitirilmiş. Herhalde mesaileri bitti, araçlarını parkedip gidiyorlar...!
Belli ki ertesi gün devam edecekler. Hiç olmazsa evimin önündeki 5 ağacı kurtarabilmek için, Bld. Başkanına durumu ayrıntıları ile anlatan son bir ileti gönderiyorum.
.......................
5_subat 2013, Salı.....
Tüm gece uyku yok.... ne olacak, ağaçlarımı kurtarabildim mi ?
Sabah 9 gibi, geliyorlar........ Ve, araçlarını çalıştırıp gidiyorlar........!!!!!
Yaşasın, kurtardık ağaçları....!!!!!
Hemen, Belediye Başkanına bir "Teşekkür" iletisi gönderiyorum...!!!!
Keyfim yerine geliyor, öğlen saatlerinde yemek hazırlamak üzere mutfağa giriyorum.
................
Saat 14:00 civarı, cadde tarafından geliyorlar....!!!!
Benim ağaçları gösteriyor ve testere'lerini bilemeye başlıyorlar....!!!!!
KÂBUS, GERİ DÖNDÜ.......!!!!!!!
Hemen, Bld. Başkanına durumu anlatıyorum, birinci ileti, ikinci ileti, üçüncü ileti.... duran-durduran yok...!
Park etmiş araçlara aldırmadan, sokağa dalıyorlar.
Belli ki yine gözleri dönmüş...!!!! Yarım bıraktıkları İŞ'lerini tamamlayacaklar.....!!!!
..............
Sonrasını yazmaya elim varmıyor...!
Yapmayın, etmeyin...!!! dememe aldırmıyorlar.....!!!
70 - 80 yaşındaki, gözüm gibi baktığım canım ağaçlarım, gözümün önünde "Kütük" haline geliyor...!
Ağaçlarımın en az 30-40 yaşındaki olgun "ANA DALLAR"ı, "Taşfırın"larda yanacak boyutlarda doğranıyor ve birer İNSAN gibi düşüyorlar, sokağın asfalt zeminine....
O çarpma sesleri, motorlu testere seslerine karışıyor...!!!!
...........................................
Katliam sürerken, bordo renkli bir minibüs geliyor.... ( Çöp öğütücü kamyon yok ? )
Bordo münibüs'ten inen iki kişi, özenle doğranmış "Olgun ANA DALLAR"ı toplamaya başlıyor ve özenle minibüs'e yerleştiriyorlar......!
*
1 Yıl'da ne oldu ? Sonuç....! ;
Aşağıdaki fotoğraflar bugün, ( 05_subat 2014, Çarşamba ) çekilmiştir. Ağaçlarımın 1 yıl içerisinde geldiği durum budur. Yeni, taze dallar, 365 günde ancak 30-40 cm büyüdüler. Yapraklar açmaya başladığında çoğu dal, iri "Atkestanesi" yapraklarının ağırlıklarını taşıyamayıp, dip kısımlarından kopuyorlar....! )
Son 20 yıl içerisinde, gittikçe artan bir hızla İstanbul'un tarihi ağaçları yanlış budama nedeni ile katlediliyor. Özellikle, son 10 yıl içerisinde, her yıl üst-üste yapılan bilinçsiz budamalar nedeni ile bize miras olarak bırakılan, tek dalına-tek yaprağına zarar gelmemesini sağlama ve koruma görevimiz olan ağaçlarımızı öldürüyoruz !
*
AĞAÇLAR'lar NEDEN ÖNEMLİ ? ;
İnsan eli ile dikilmiş ya da kendiliğinden gelişmiş ORMAN'lardaki ağaçlar, kendi kendine büyür ve gelişir. Kent içinde gördüğümüz ağaçlar ise, çoğunlukla insan eli ile dikilen ağaçlardır. Dünya'da, doğal yaşama verilen zararın son yılarda hızla, katlanarak artması nedeni ile, biz "DOĞASEVER"lerin 10 yıllar önce yaptığımız uyarılara, ancak_simdi önem verilmeye başlandı. "Küresel Isınma" sözcüğü'nü artık bilmeyen, duymayan kalmadı. Küresel Isınma'nın başlıca nedeni CO2 ( Karbondioksit ) gazının salınımındaki artış. Bunu önlemenin birinci yolu; CO2 salınımını azaltmak, ikinci yolu ise; "YEŞİL" .... evet Doğa'daki YEŞİL olan herşey, yani; "AĞAÇ"lar ve yeşil bitkiler.... ! Evet, AĞAÇLAR ve yeşil bitkiler her yıl "Fotosentez" ile, yaklaşık olarak 200-500 milyar ton CO2'yi O2'ye, yani OKSİJEN'e dönüştürerek, Dünyamızın havasını TEMİZLİYORLAR !
*
FOTOSENTEZ ve YEŞİL'in ÖNEMİ ;
Fotosentez kısaca, bitki ve diğer canlılarda Yeşil rengi sağlayan KLOROFİL'in, Işık enerjisi ve CO2 kullanarak organik bileşenleri, yani kendi gıdalarını üretmesidir.
Doğa'daki YEŞİL canlıların başında'da bitkiler ve tabii'ki YEŞİL YAPRAKLI AĞAÇLAR gelmektedir. Özetleyecek olursak; Ağaçlar ve bitkiler, yapraklarındaki Klorofil sayesinde, Güneş ışığı ve suyu kullanarak; havadaki Karbondioksit'i Oksijen'e dönüştürürler.
Demek'ki dünyadaki en doğal ve masrafsız CO2'i oksijen'e dönüştüren mekanizma; DOĞA'nın kendisi._simdi vereceğim sayıya dikkatinizi çekerim; Fotosentez ile her yıl yaklaşık olarak 200-500 milyar ton CO2 dönüşüme uğratılmaktadır. O zaman ne yapmamız gerek ? YEŞİL'e, bitkilere ve AĞAÇLARIMIZA gözümüz gibi bakacağız, onların tek dalına ve yaprağına zarar gelmemesini sağlarken, bir yandan da daha fazla ağaç dikeceğiz.
*
AĞAÇLAR BİZE MİRAS ;
Kent içinde, özellikle meydanlarda, ana yolların kenarlarında, parklarda dikili olan ağaçlara bir bakın. Çoğu, 50 yaşın üzerinde. Yani, bizlerden önce, kentin YEŞİL olmasını düşünen kişiler tarafından ekilmişler._sunu da unutmayacağız, eğer çocukluğumuzda dikmiş olduğumuz bir ağaçın bu günlerini görebilseydik, sözünü ettiğimiz bu tarihi ağaçlardan daha genç ve küçük olduğunu gözlemleyecektik. Yani, koruyamadığımız, zarar verdiğimiz bu tarihi ağaçlar, en az "İKİ NESİL"n duyarlılığı ile bugünlere gelebilmiş.
Sokak aralarında, eski tek katlı müstakil evlerin bahçelerine dikilen ağaçlar ( Fıstık Çam'ı, diğer Çam türleri, Akasya, Meyve Ağaçları ) gibi, kaldırımlara dikilmiş olanlar'da ( At Kestanesi, Akasya, Çınar, Kavak ) korunarak günümüze kadar gelebilmiş. Yol kenarlarına dikilmiş olanlar, yolların genişletilmesi sırasında Duyarlı kişiler tarafından korunarak yol ortasında, tretuar içinde bırakılmış. Tek katlı müstakil evlerin yerine yapılan apartmanların bahçelerinde görebildiğimiz 50 yaş cıvarındaki ağaçlar, yine Duyarlı, yeşil dostu insanlar tarafından günümüze aktarılmış. Torunları'nın yaşayacağı Dünya'nın geleceğini düşünen her insan, Dünya'yı Koruma'ya kendince katkı vermeli. Bizlere düşen görev; bize miras olarak bırakılan bu ağaçlara "Gözümüz Gibi" bakarken, diğer yandan, yeni AĞAÇLAR DİKME yarışına girmektir. O zaman ne yapmamız gerek ? ... YEŞİL'e, bitkilere ve AĞAÇLARIMIZA gözümüz gibi bakacağız, onların tek dalına ve yaprağına zarar gelmemesini sağlarken, bir yandan da daha fazla ağaç dikeceğiz. Peki biz ne yapıyoruz ? Özellikle KENT içerisinde; yollarda, kaldırımlarda, evlerin bahçelerinde, parklarda dikili ağaçlar'a yeterli özeni göstermediğimiz düşüncesindeyim.
*
AĞAÇLARI KİM SEVMİYOR ? NE YAPIYORUZ ? ;
1-) Araç sahipleri ; Sokaklara, kaldırım kenarlarına araç parkedenler; evlerinin bahçesinde otoparkı olanlar, araçlarına "Kuşlar Pislediği"için AĞAÇLARI sevmiyor. ( Halbuki, ağaçların alt dalları budanmamış olsa,_semsiye görevi yapıp, kuş pisliklerini engelliyor..! ) Ayrıca, ağaç'ların meyveleri ( Atkestanesi, dut, erik,..) araçlarının üzerine düşüp kirlettiği için, sevmiyorlar AĞAÇLARI.
2-) Kapıcılar; yılda bir kez, ağaçlardan dökülen yaprakları süpürmek onlara zor geliyor. Yeşili ve ağaçları bu yüzden sevmiyorlar. Onlar için, ne kadar çok AĞAÇ dalı, o kadar çok süpürülecek yaprak demek.
3-) Sokağın çöpçüleri; kapıcılar ile aynı düşüncedeler. Ne kadar az AĞAÇ, o kadar az iş.
4-) Meraklı komşular; Televizyonlardaki kadın programlarından kafasını kaldırabilen meraklı kişiler, oturduğu evinin pencerinden baktığında sokakta olup bitenleri rahat göremeyenler, sağı-solu, geleni-geçeni, karşı komşularını daha iyi "İzleyebilmek" için, pencereleri'nin önündeki AĞAÇLARa, dallara ve yapraklara tahammül edemiyorlar.
5-) İşyerleri; Dükkanlar, birinci ve ikinci kattaki işyerleri, astıkları tabelaları ve reklamları AĞAÇLAR tarafından kapandığı için AĞAÇLARI sevmiyorlar. ( Cadde etrafındaki zavallı ağaçların çoğunun katili, bu işyerleridir )
6-) Taşfırın'cılar; "Odun" artık çok pahalı. Istanbul dışından getirtmek de çok maliyetli. Eline "Motorlu testere" alan, kapıcılar'ın eline üç-beş kuruş verip onları kandırıyor. Kapıcı'da yönetici'yi kandırıyor. Apartman çevresindeki ağaçları "Budama" adına katlediyorlar...!!!! Yönetici, "Bedava" budattım diye seviniyor. Kapıcı, hem AĞAÇ yapraklarını süpürmekten kurtuluyor, hem de havadan para kazanıyor. "Taşfırıncı", 100'de bir maliyet ile "ODUN" sahibi oluyor...!!!!!
7-) Belediye'ler; Başta Büyükşehir Belediyeleri ve sonrasında İlçe belediyeleri, birbirleri ile yarışırcasına, "Dostlar Alışverişte Görsün" mantığı ile, "Bakın Biz Nasıl Çalışıyoruz, Görün" dercesine, ağaçların en güzel dallarını kesiyorlar !. Belediye'lerin, "Park ve Bahçeler" müdürlüklerinin görev alanında "Budama" da var..... ! Sanıyorlar ki, ne kadar çok AĞAÇ BUDARLARSA, ne kadar çok AĞACI "KÜTÜK" haline getirirlerse, hizmet götürdükleri halk onları daha çok sevecek ve oy verecek....! ( En tehlikeli AĞAÇ DÜŞMANLARI, ne yazık ki bu mantıkta olanlar...!!!! )
Ancak önemle vurgulanması gereken konu_sudur; Tüm bu nedenler ile, bilinçsizce katledilen AĞAÇLAR, yukarıda saydığımız bu kişilerin kendi MAL'ları değildir ....
AĞAÇLAR, toplumun ortak değerleridir, yani HEPİMİZİNdir !
Bu neden ile; Ağaçlar, hepimize bırakılan ve KORUNMASI gereken Doğal MİRAS'tır !
*
BUDAMA ve AĞAÇ KIYIMI'NIN KÜRESEL ISINMAYA ETKİSİ;
Ağaçları budadıkça, dalları ve yaprakları azalıyor. YEŞİL AZALIYOR. Bunun 2 önemli olumsuz etkisi oluyor;
1-) Dalları kesilen ağaçların_semsiye etkisi azalıyor. Gölge çapı düşüyor. Yeteri kadar gölge sağlayamadıkları için, kavurucu güneş ışınları direkt olarak zemine ( yere, asfalta, kaldırıma, bina duvarına ) daha çok ulaşıyor. Zemin'in ısınması ile oluşan aşırı sıcaklık, zincirleme etki ile havayı daha da sıcak hale getiriyor, hissedilen sıcaklık ve kuraklık etkisi ile, buharlaşma'da daha fazla oluyor.
2-) İkinci ve en önemli etki; Azalan YEŞİL yapraklar nedeni ile Fotosentez azalıyor. Özellikle Kent içinde sürekli artan CO2 miktarını OKSİJEN'e dönüştürecek tek DOĞAL KAYNAĞIMIZI, kendi ellerimizle yok ediyoruz.
*
KAMPANYA'YA ÇAĞIRI ;
Ne yapabiliriz ?
Çok basit !
Başta yerel yönetimler olmak üzere, tüm Ağaç budatanlara bir çağırı yapıyorum.
Küresel Isınmanın etkisini git-gide daha çok hissettirdiği bu sıcak ve kurak yıllarda, YEŞİL olan herşeye sahip çıkalım ve koruyalım. Inanın, BİR TEK YAPRAĞA dahi gerek var.....!!!!
Gittikçe Kuraklaşan bu iklim değişikliğinde, Bırakınız AĞAÇLARIMIZ bize daha çok GÖLGE yapsın.
Daha çok YAPRAĞI ile CO2'i Oksijen'e çevirsin.
Ağaçlarımıza kıymayalım, ağaçlarımıza dokunmayalım. Özgürce büyüsünler, gelişsinler.
Ağaç Budamak yerine birşeyler yapmak isteyenler'de; daha çok YEŞİL üretsinler. Lütfen AĞAÇ diksinler.
Bu bunaltıcı KENT YAŞAMI içerisinde, tek hazinemiz olan AĞAÇLARA DOKUNMAYIN.
Bize GÖLGE yapmayı ve OKSİJEN sağlamayı sürdürsünler.
Ne kadar çok Dal, o kadar çok Yaprak demek.....,
Ne kadar çok YAPRAK, o kadar çok OKSİJEN ve GÖLGE demek .
Ne yapabiliriz ?
Duyarlı Doğaseverleri, geleceğini, torunlarını düşünen Kentlileri, doğal mirasımız olan AĞAÇLARIMIZA sahip çıkmaya çağırıyorum.
Her Duyarlı Doğa Dostu, bulunduğu semt'te, BİR AĞAC'ı evlat edinsin. Sürekli gözü, bu AĞACIN üzerinde olsun. Gelip geçerken, dalına yaprağına baksın, hatta o ağacı okşasın. Çok gerekli olmadıkça ( ki olmaz ) budanmasına izin vermesin. Ağacını, evladını korusun, savunsun.
Bir Doğasever olarak uyarıyorum,
Özellikle kent içindeki ve sokak aralarındaki ağaçları budamayınız !
Çünkü, küresel ısınma etkisi ile gittikçe kurak geçen bahar ve yaz aylarında, ağaçların dalları ve yaprakları GÖLGE yaparak, yakıcı güneş ışığının ve ISI'nın zemine ulaşmasını engeller.
Böylece, özellikle yaz aylarında zemin ( yer, asfalt, kaldırım, bina cephesi ) daha az ısınacağı için, zincir ısınma reaksiyonu fazla olmaz.
Aksi durumda, zemin'in ısınması ile oluşan ısı, havayı daha da sıcak hale getirecek, hissedilen sıcaklık ve kuraklık etkisi ile, buharlaşma'da daha fazla olacaktır.
Not; Bora ÇETİN'in aşağıdaki makalesi, 1 Mart 2008 Sabahı TRT Radyo1 de "Canlı" olarak yayınlanan "Ağaçlara Dokunmayın" kampanyası tanıtım konuşması için hazırlanmıştır.
*
NASIL BUDAMA ? ;
Ben ziraat mühendisi değilim, ancak çocukken kendi ellerimle ektiğim ağaçlarım bugün 40'lı yaşlarında. Kent içinde olmalarına ve budanmamalarına rağmen, budanan ağaçlardan çok daha gelişmiş ve sağlıklı olduklarını gözlemleyebilirsiniz. ( Dragos, sahil yolu, PTT Kampı yanındaki; Çam, Kavak, Söğüt ve Meyve ağaçları ) ( B.B. çevre düzenlemesi ! sonrası, yalnızca birkaç Kavak ağacım kaldı ) ....
Yeni dikilen ağaçlar, gelişmeleri sırasında, büyümelerine yardımcı olabilecek_sekilde budanabilir. Ancak bu budama, tıpkı evladınızın saçlarını traş ediyormuş gibi, küçük müdahalelerle, çok özenli yapılmalıdır. Ağaç kendine gelip serpildikten sonra ( 10 -15 yaş ) artık çok gerekmedikçe budanmasına gerek yoktur. Kent içinde gördüğümüz, yaşları 40 - 100 olan ağaçların'da çok gerekmedikçe budanması işgüzarlıktır....!
Kent içinde gözlemlediğimiz bu ağaçlar, artık gelişmesini tamamlamış kökünü sağlamlaştırmış, ana dalları sayesinde yeni gelişen dalları ile yatay ve dikey büyümesini yapmaktadır. Gelişmiş ağaç bu büyük gövdesini ancak, dalları ve yaprakları ile besleyebilir. Siz bu ağaçların, 15 - 20 yaşındaki ( hatta daha yaşlı ) ana dallarını odun gibi keser alırsanız, koca ağaç bir gövde olarak kalır beslenemez ve KÜSER.... Ağacın, bir daha o boyutta bir dal vermesi için bir 15-20-30 yıl daha geçmesi gerekir. (Ancak, işgüzar BUDAMACILAR ! buna da fırsat bırakmayıp 3-4 yılda bir, gelişmekte olan bu cılız yan dalları da buduyor ve güzelim tarihi ağaç, size gövdeden ibaret bir kütük olarak kalıyor. ) Eğer dikkat eder ve gözlemleyebilirseniz, fazla dokunulmamış doğal büyüyen ağaçların, sözünü ettiğimiz_sekilde budanmış ağaçlardan DAHA FAZLA GELİŞMİŞ, YAŞAM DOLU olduğunu görürsünüz.
( Size, benim evimin bulunduğu semtten örnek vereyim. Çünkü yaklaşık 40 yıldır yakından gözlüyorum buradaki Doğayı. Istanbul'un eski sayfiye yeri olduğu için, bahçeli müstakil evler vardı. Oldukça yeşilliği ve ağacı bol bir semt'tir, bu yüzden çok_sanslıyım. Benim oturduğum sokak ve çevresindeki kaldırımlarda dikili, en genci 35-40 yaşın üzerinde ağaçlar var. Ağırlıklı olarak, "Atkestanesi", "Akasya" ve "Çınar" ağaçları. Uzun ömürlü ve uzun süre yemyeşil kalabilen, meyveli ağaçlar. Ben ve komşularım büyük bir mücadele göstererek, önümüzdeki 5 ağacı, yaklaşık 8 - 10 yıldır budatmıyoruz. ( 5_subat 2013'e kadar dayanabildik...!!! ) İnanın, bizim bu ağaçlarımız o kadar canlı, gelişmiş ve güçlü'ki, uzun süre YEMYEŞİL kalıyor. Bunun yanısıra, hemen yanında, budanmış ağaçlar var. Alt dalları tümü ile budanmış, yokedilmiş zavallı ağaçların hiç uzun dalı yok. Ancak tepesinde,_sapka gibi bir bölüm bırakmışlar. Bu ağaçlar, 3 yıldan beri kendine gelemedi. Kütük olarak görünen gövdesinden çıkan 30 cm boyunda cılız dallar üretti zavallı. 3 yıldır can çekişiyor. Bizim ağaçlarımızın yaprakları daha yemyeşil iken, onun tepesindeki sayılı yapraklar hemen sararıyor ve dökülüyor ! İnanın, bu ağaçlara KUŞLAR BİLE KONMUYOR ! )
Aslında, kendi kendine büyüyen-gelişen ağaçlarda hiç böyle bir sorun yoktur. Gidin ormanlara bakın, kaç tane bakımsız, gelişmemiş ağaç göreceksiniz ? Doğa, sürekli kendi-kendini yeniler. Bu vazgeçilmez bir kuraldır ! Budanmayan ağaçların kuru dalları'da, rüzgar, yağmur, ve kuşlar tarafından arındırılır.
Eğer, kent yaşamında gittikçe çoğalan Karga'ları yakından izlerseniz, kuru ağaç dallarını, gagaları ile bükerek kırıp yuva ve oyun yaptıklarını göreceksiniz.
*
KİMLER BUDAMA YAPIYOR ?
Budama mevsimi Kasım-Aralık ayları olarak bilinir. Ancak, ne zaman havalar ısınır, ağaçlar tomurcuklanmaya başlar, o zaman motorlu testere seslerini duymaya başlarsınız.
Peki, bunu kimler yapıyor ?
İki ayrı kanal var. Biri; eline baltayı, motorlu testereyi alan sağlıksız Kaçak budamacılar. Bunlar daha çok, gözüne kestirdikleri apartman bahçelerindeki ağaçlardan odun çıkartma peşinde olan ehliyetsiz kişiler. Bunlar, bazı Apartmanların Kapıcıları ile anlaşıyorlar, Kapıcılar da yöneticiyi ikna ediyor ve başlıyor ağaç kıyımı. Zavallı ağaçların, kolunu kanadını kesip, çıkardıkları odunları'da alıp götürüyorlar. Bazı duyumlara göre, en büyük alıcıların "Taş fırın"lar olduğu söyleniyor...
Budama'yı gerçekleştiren bir diğer kurum'sa; B.Belediyesi ve Yerel yönetimlerin "Park ve Bahçeler" müdürlüklerinin ekipleri. görev kapsamları içerisinde planlı bir_sekilde budama yapmaya çalışıyorlar. Ancak ne yazıkki, bu ekipte çalışan ehliyetsiz kişiler yine ellerine motorlu testereyi geçirdiklerinde, önlerine gelen her dalı kesip, zavallı ağaçları mahvediyorlar. Son zamanlarda, bunlara bir yenisi daha eklendi. Belediyeler, ihale ile iş verdikleri TAŞERON FİRMALAR'a budama yaptırıyorlar. İşte asıl felaket o zaman başlıyor. Genelde, bu budama ekiplerinin başında göstermelik bir Ziraat Müh. Ya oluyor, ya olmuyor. Yine, elinde motorlu testere olan ehliyetsiz kişiler, önlerine gelen her dalı kesip, zavallı ağaçları GÖVDE'den oluşan bir KÜTÜK haline getiriyorlar. Kestikleri dalları ve odunları da, kamyonlarına doldurup götürüyorlar.
Ne yazıkki, kent içinde sürekli gözlediğimiz ve "VAH-VAH" nasıl da kıymışlar ? dediğimiz AĞAÇ budamaları böyle gerçekleşiyor.
Bu BUDAMALAR, AĞAÇLARIMIZ İÇİN, OLMAZSA OLMAZ, VAZGEÇİLMEZ BİRŞEY DEĞİL ..........
*
KATLİAM BUDAMA NERELERDE ? ÖRNEKLER ;
Benim gözüme çarpan ilk yer, 51 yıldır yaşadığım "Kadıköy" ve çevresi. Ancak burada hemen, önemli bir konuyu belirtmek gerek. Kadıköy meydanı, sahil, Altıyol, Ana Caddeler, Kızıltoprak'tan Bostancı'ya ve Bostancı'dan Kızıltoprağa kadar "Bağdat Caddesi", Fenerbahçe'den - Bostancı'ya sahil'de dahil tüm "Ana Arter"ler; İstanbul "BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ"nin kontrolünde, Kadıköy Belediyesi karışamıyor. Kadıköy'de, vapurdan indiğinizde sizi ilk karşılayan yer, 50 yıl önce çocukluğumun geçtiği Kadıköy iskele Parkı (_simdi dolmuş durağı ) eskiden bol ağaçlı ve yemyeşildi. Çoğu ağacı kestiler, diğerlerini de betona gömdüler. Kadıköy'den bir araca binip, sahilden Bostancı'ya doğru yola çıkın. Kızıltoprak'dan Bostancı'ya kadar, çoğu Bağdat Caddesi yapıldığında yol kenarına dikilmiş ve neredeyse 100 yaşına yaklaşan "Çınar Ağaçları" göreceksiniz. Bunca yıldır, günümüze kadar koruyabildiğimiz bu ağaçlar, bundan önceki yerel seçimler sırasında ( Ali Müfit Gürtuna'nın son günlerinde ) BUDAMA KATLİAMI'na uğradı ! Duyarlı Kadıköy'lüler olarak, engellemeye kalkana kadar 2 gün içerisinde işlerini bitirip, ağaçları bir KÜTÜK olarak bırakıp gittiler ! Bu tarihi miras Çınar ağaçları, 3-4 yılda kendilerine gelemedi, bazıları KÜSTÜ, yaprak vermedi ve KURUDU ! ..... Kendine gelebilenler, en önemli dallarını ( çoğu, 40 -30 yaşında ANA DALlar ! ) kaybetmenin küskünlüğü içinde, güdük tepe yaprakları ile yaşamaya çalışıyorlar. Halbuki, bizim gençliğimizde Bağdat caddesinde, tıpkı doğal bir "Şemsiye" gibi, yemyeşil Çınar dalları ve yapraklarının altından geçerdik. ..... Bu katliam yetmezmiş gibi, Büyükşehir Belediyesi bu yıl ( 2008 ) yeniden bu ağaçları Budama adı altında KATLETTİ .... Kamuoyu oluşturmaya, engellemeye çalışana kadar, kestikleri dalları kamyonlara yükleyip götürdüler. Lütfen..... Kadıköy'den bir araca binin, Bostancı'ya kadar başınızı biraz kaldırıp, yol kenarındaki Ağaçları inceleyin ! ( özellikle Göztepe - Caddebostan arasına dikkat ), aynı güzergahı dönüş olarak da ( Bostancı-Kadıköy ) yapın ...... yüreğiniz sizlayacak...
Bu ağaçların dışında, yine bu güzergah üzerinde yol kenarındaki tretuarlara dikilmiş, diz boyunda çalı türü bitkiler vardı. Hem, cadde'ye yemyeşil bir güzellik ve görünüm katıyor, hem de yayaların ve diğer canlıların cadde'ye fırlamasına engel oluyordu. Yeni yapılan granit kaldırım uygulamasında, bu güzelim yeşillikler'de yok edildi ! Ayrıca, kaldırım alçaltıldığı için bu tarihi ağaçlarımızın KÖKLERİ ortaya çıktı ! ..... Ne yazık, ki bu nedenle bu ağaçların kökleri zarar görüyor. Üzerinden insanlar, araçlar geçiyor. ÇOK YAZIK OLUYOR ! Resmen EZİYET ediyoruz zavallı ağaçlara...Yani, üstten Budayarak alttan köklerini açığa çıkararak, bu tarihi doğal mirasımız AĞAÇLARIMIZı, işkence ile yok ediyorlar.
Gözüme çarpan bir diğer uygulama ise Dolmabahçe ve Beşiktaş'ta. Dolmabahçe sarayı'nın arka yolundaki Tarihi ( herbiri anıt ağaç ) ağaçlar, yine Büyükşehir Bld. Tarafından BUDAMA Katliamına uğradı. Yine, Yıldız yokuşundan geçerken, yol kenarıındaki tarihi ağaçlara bir bakın. Budama adı altında nasıl katledildiler ?
*
SAÇ TARAMAYA BENZER ;
"Budama güzelleştirme işidir; bir kızın saçlarının taranması gibidir. Burada budamıyorlar, adeta katlediyorlar. 300-400 yaşındaki çınarlar, dişbudaklar, meşeler sopa haline getirildi,_sekilleri bozuldu ve pek çok ağaç ölüme götürüldü. Bu budama_seklinin kesinlikle terk edilmesi gerekiyor."
Bu tümce bana ait değil, 2008 yılında Istanbul'da gözlenen "BUDAMA" kıyımına; Peyzaj Mimarı, Prof. Dr. Cemil Ata'nın tepki sözleri....!
Sayın Ata'nın; İstanbul'un yüzyıllık çınarlarına ne oldu ? başlıklı, NTVMSNBC'de yayınlanan yazısını okumak için, linki tıklayınız.
( Teşekkürler, Sayın Prof. Dr. Cemil Ata. )
...............................................
( Not; Bora ÇETİN'in bu makalesi, 1 Mart 2008 Sabahı TRT Radyo1 de yayınlanan "Ağaçlara Dokunmayın" kampanyası tanıtım konuşması için hazırlanmıştır. )
Bora ÇETİN Kimdir ?
Bora ÇETIN, 1957 yıl Kasım ayında geldiği Moda'dan, Dünya'yı, Istanbul'u ve Kadıköy'ü gözlemlemeye başlar.
Kadıköy'ün parklarında ( İskele, Moda, Yoğurtçu, Caferağa ), parke taşlı sokaklarında, Kuşdili Çayırında ( eski Salı Pazarı ) geçen çocukluğu sırasında, Kadıköy PTT Müdürü olan babasından ilk doğa sevgisi ve öğretilerini almaya başlar.
60'lı yıllarda ilk Ağaç'larını, babası ile birlikte diker. Artık, büyük bir Ağaç Dostu, Doğasever ve YEŞİL düşkünü olmuştur. O yıllarda en büyük hobisi, "bahçe sulamak"tır.
Polen ve çiçek tozlarına olan aşırı duyarlılığı ve allerjisi bile onu bu Doğa tutkusundan vazgeçiremez !
Yaşadığı kente, Kadıköy'e düşkünlüğü yine 60'larda, ilkokul sıralarında başlar.
Doğal mirasın önemini kavradığı bu yıllarda; Lefter'i izlediği ve 23 nisan "Resmi geçit" törenlerinde yürüdüğü tarihi ( ahşap ) Fenerbahçe Stadı'nın yıkılması, Ada'lar vapuruna bindiği "Arabalı Vapur" iskelesi'nin yerine yeni iskele yapılması onu çok etkiler.
Bilinçli ilk mücadelesini; Kadıköy hal binası önündeki Kömür Takalarından dökülen "Kömür Tozları"nın çevreyi kirletmesi nedeni ile verir. ( Önce Polis'i sonra Belediye'yi arar ! ) ....
Daha sonra 70'li yıllarda hızla çoğalan, el arabalı-seyyar satıcılar'ın kent yaşamı'nın düzenini bozduğunu gözlemler ve mücadele eder.
Çocukluğu "Kurbağalı Dere"de geçen Bora Çetin, yüzmeyi ve dalmayı öğrendiği Caddebostan kıyıları ve Marmara Denizi'nin, Kurbağalı Dere gibi OLMAMASI için, denizlerin temiz tutulmasına çok önem verir.
Çocuk yaşlarında, Denize çöp atanlara "kafa tutarak" verdiği mücadeleyi, 80'li yıllarda legal düzeyde sürdürür.
Yurtiçi ve yurtdışındaki çevre örgütlerine üye olur.
Sualtında gözlemlediği kirliliğe dikkat çekmek amacı ile, 80'li yılların başında Denizlerimizin hızla kirlenmesine karşı ilk girişimde bulunan doğaseverlerden biridir.
Türkiye'de ve belki Dünya'daki ilk "Sualtı Protesto Yürüyüşü"nü düzenleyen ve gerçekleştiren ekibin başında yer alır.
Deniz kirliliği konusundaki yazılarının yer aldığı 90'lı yıllarda; Deniz kirliliğinin önlenmesi konusunda, yetişmekte olan gençleri bilinçlendirme amacı ile, bazı okullarda ve sosyal kurumlarda, video-konferans destekli sunumlar düzenler.
2000'li yıllarda; Doğa dostu bireysel çalışmalarının yanısıra; bazı gönüllü kuruluşlar, Sivil Toplum Örgütleri ve Doğa Koruma Derneklerinin ÇEVRE komitelerinde, gönüllü yöneticilik ve danışmanlık görevi yapan Bora Çetin, 2000'li yılların sonlarından beri Doğa düşkünlüğünü ve savaşımını "Bireysel" olarak sürdürmektedir.
Kadıköy yakasında, kesilmekten, yokedilmekten KURTARDIĞI birçok ağaç, (dostlarının ısrarı ile) onun adını taşımaktadır....... "Bora Çetin Ağaçları"
................................